Tip 2 Diyabet
İçerik güncelleniyor......
Kolon adı verilen kalınbarsaklar , incebarsağın son kısmı ile anüs yani makat arasında yer alırlar.Yaklaşık 1.5 metre uzunluğunda ve adeta bir “ M “ şeklindedirler.
Yukarı çıkan dikey bir kısım,takiben yatay ve sonrada aşağıya doğru inen bir diğer dikey kısımdan oluşur.Her bir parçanın ismi vardırİşte bu barsak kısımlarının iç yüzeyini döşeyen ve adına epitel denilen hücrelerden kaynaklanan kanserlere “ Kolon yada Kalınbarsak kanserleri“ adı verilmektedir.
Kolorektal kanserlerin dağılımına bakıldığında % 25 sağ tafata çıkan bölümde, % 15 ‘i yatay
Bölümde,% 5’i sol taraf inen bölümde, % 25 “ S “ şeklini alan ve sigmoid kolon denilen aşağı kısımda, % 10 sigmoid ile rektumun birleştiği rektosigmoid bölüm,% 20 si de kalınbarsağın en alt tarafında yer alan rektumda yerleşir.
Rektal kanserlerle birlikte erkeklerde bronş ve prostat kanserinden sonra 3. sırada, kadınlarda meme kanserinden sonra 2. Sırada yer almaktadır. Genellikle % 90 ‘ı 50 yaşından sonra ortaya çıkmaktadır.En sık rastlandığı yaş grubu 6. ve 7. Dekatlardır. ( 60-70 li yaşlar ) Nedeni diğer kanserlerin bir çoğunda olduğu gibi tam olarak bilinmemektedir.
Kanser gelişiminde rol oynayan risk faktörleri; yaş, diyet, kişisel öykü, aile öyküsü, inflamatuvar barsak hastalıkları gibi etkenler sayılabilir.
50 yaş sonrasında risk arttığından 50 yaş sonrası tarama testlerinin başlatılması akıllıca olacaktır.
Kolon kanserleri gelişmiş ülkelerde daha çok görülürken Asya ve Afrika’da daha azdır. Özellikle şeker, karbonhidrat gibi yüksek kalori içeren besin maddeleri ve kırmızı et, hayvani yağ gibi gıdaların kolon kanserinde etkin olduğu gözlenmiştir.Oysa Oleik asitten zengin diyet ( zeytinyağı, balık yağı vb…) gibi besinlerde bu risk artmamaktadır.
Yağın kolon mukozasına toksik etkide olduğu, bitkisel liflerin ise koruyucu olduğuna dair bilgiler vardır.
Bol posa bırakan bitkisel liflerin tüketilmesi kanserojen maddelerin kolon mukozasına temas süresini kısaltmakta aynı zamanda dışkı hacmını arttırıp zararlı maddelerin seyrelmesine yol açarak mukozaya olumsuz etkiyi azaltmaktadır.
Kalsiyum, selenyum, A, C, E vitaminleri ve karotenoidlerin kullanımının kolon kanseri riskini azalttığı ifade edilmektedir.
Obez ve sedanter hayat sürenlerde kolon kanseri riski artmaktadır.
Çoğu kolon kanseri barsaktaki polipoid oluşum, adenomlardan kaynaklanır.Bu adenom veya adenomlar yaklaşık 10 yıl içinde kansere dönüşmektedir. Buna “ adenom- karsinom sekansı” denilmektedir.
Kolon kanserlerinin bir kısmı da herediter ( KALITSAL ) olarak meydana gelmektedir.
Kolon kanserleri uzun süre belirti vermeden büyürler, özellikle sol tarafta yerleşen kanserler daraltıcı nitelikte olduğundan günün birinde hasta barsak tıkanıklığı ile karşı karşıya kalır. Sigmoid kolon yerleşimli kanserlerde önce kuvvetli bir kanama sonra zaman zaman dışkıda az miktarda kanama görülür,çoğu kez basur gibi düşünülerek yanlış biçimde basur tedavisi uygulanır.
Sağ taraf yerleşimli kolon kanserlerinde kanama dışkı ile karışmış olduğundan daha az farkedilir.Çoğu zaman bu gizli kanamaya bağlı ANEMİ ortaya çıkar.
Dışkı değişikliği kolon kanserlerlerinde ciddiye alınması gereken bir bulgudur.Sağ tafata kallın barsak içeriğinin sıvı olması nedeniyle tıkanma ancak çok büyük tümörlerde görülür.Hastaların büyük bir kısmı hafif derecede ishaldir.Kronik kan kaybına bağlı anemi; yorgunluk,halsizlik ile genel durum bozulması ve kilo kaybına neden olur.Karın sağ alt tarafında şüpheli ağrı ve muayenede bu bölgede bir kitle tespit edilebilir.
Sol kolon daha dar ve içeriği daha katıdır, bu nedenle tıkanıklıkdaha çok görülür. Önceleri kabızlık ortaya çıkar ancak tıkanıklığın üstünde sıvı birikimi nedeniyle ishal görülür.
Bir kabız bir ishal döngüsü anlamlı bir bulgudur.Karında gerginlik, kolik şeklinde ağrı ve müküslü-kanlı dışkı nedeniyle hasta kendini iyi hissetmez ve kilo kaybeder.
Her anal kanamada özellikle 40 yaşın üzerinde olan kişilerde Kolonoskopi yapılmalıdır. Böyle hastaların % 10 kadarında kanser tanısı konulmaktadır.
Kolorektal kanserlerde 5 yıllık yaşamın erken evrelerde % 90 iken ileri evrelerde % 5 düzeylerine düştüğü göz önüne alınırsa erken tanı ve tarama programlarının ne denli önemli olduğu görülmektedir.Ortalama risk ve yüksek risk grupları belirlenerek her grup için farklı tarama programları – protokolleri önerilmektedir.
Tedavide önce cerrahi sonra kemoterapi veya önce kemoterapi sonra cerrahi daha sonra tekrar kemoterapi gibi farklı uygulamalar söz konusudur.Kanserin yerleşim yeri, evresi, uzak metastaz yani yayılım meydana getirip getirmediğine göre uygun tedavi modalitesine karar verilir.
Cerrahinin ana hedefi ,kanserli kolon kesimi ile birlikte onun lenfatik drenajını içeren mezokolon ve kanser ile tutulmuş civar organ ve yapıların çıkarılması esasına dayanır.Kanserin yer aldığı yere göre kan damarlarının çıktığı ana köke kadar olan bütün mezo birlikte çıkarılmalıdır. C M E ( complete mezokolik eksizyon ) adı verilen bu yöntem son yıllarda kolorektal cerrahiyle uğraşan cerrahlar tarafından rutin olarak yapılmaktadır.
Çıkarılma işlemi sonrası sağlam ve temiz barsak uçları stapler veya el anastomozu ile birleştirilerek devamlılık sağlanır.Bu tür ameliyatlar cerrahın deneyimine bağlı olarak açık yapılabildiği gibi laparoskopik veya Robotik olarak da yapılabilmektedir.