Gerd Histolojik ve Patolojik Bulguları
Erozyon, Ülser, Duvarda kalınlaşma, striktür, Barr...
Mide içeriğinin yemek borusuna kaçmamasının en kolay yolu ayakta durmak ya da dik oturmaktır. Reflünün olmaması için yemek sonrası yatarak istirahat edilmemelidir ve yatma zamanının yemekten en az 2 saat sonra olmasına özen göstermektir. Buna rağmen yatınca reflü oluyorsa yatak başının 15-20 cm kaldırılması, baş ve göğüs kısmının yukarıda olması ile reflü önlenebilir.
Sıkı kemerler, korse ve diğer sıkı giysilerden kaçınılmalıdır. Mide üzerine basınç yapacak giysi seçimlerinden vazgeçmemiz gerekebilir.
Aşırı kilolu iseniz zayıflama ile mide üzerindeki basıncı azaltırsınız. Az az ancak sık yemek yardımcı olacaktır. Günde 3 öğün yemek yerine 6 öğün ancak daha az yemek reflünün azalmasını sağlayacaktır. Kahve, alkol, turunçgiller, domates ve yağlı yiyecekler reflüyü artıran yemeklerdir. Bunlardan ya da reflüye neden olduğu düşünülen yiyeceklerden kaçınmak gerekir.
Sigara, alt özofagus sfinkterini gevşettiği araştırmalarca gösterilmiştir. Sigaranın diğer zararları yanı sıra reflüye olan etkisi ile içilmemesi önerilir. Eğer tamamen bırakılamıyorsa da azaltılması ya da ara verilmesi önerilir. Tükürük salgısını artıran sakız (şekersiz) gibi maddelerin çiğnenmesinin olumlu etkileri görülür. Tüm bu davranış tarzı değişiklliklerine rağmen reflü devam ediyorsa ilaç ile tedavi aşamasına gelinmiştir.
Reflü uzun süre tedavi edilmezse özofagusta hasara neden olur. Böylece yutmada güçlük, yutma sırasında ağrı, hassas boğaz, kısık ses ve kronik öksürüğe bağlı kanamalar, skar oluşumu ve özofagusta darlık gelişir. Daha ilerki safhalarda yemek borusu hücrelerinde değişikliğe “Barrett’s özofagus” neden olarak kanser riskinde artış ve kanser gelişimi gözlenebilir. Ne yazık ki hasarın boyutunu hastanın yakınmaları ortaya koyamaz. Bu nedenle doktor kontrolünde tetkikler yapılması gerekir.
Günümüzde laparoskopik ameliyatların hastaya sağladığı daha az ağrı, daha kısa sürede iyileşme avantajlarından reflü hastalığının tedavisinde de yararlanmaktayız.
Bozulmuş olan alt özofagus sfinkterinin bir diğer anlamda mide ile yemek borusu arasındaki kapının yeniden oluşturulması ve mide içeriğinin yemek borusuna kaçısının önlenmesi amacını güden laparoskopik fundoplikasyon ameliyatları tüm dünyada yaygın olarak kullanılmaktadır.
Ameliyat son teknik gelişimlerden yararlanılarak uygulanan laparoskopik bir işlemdir. Yaklaşık 1-1,5 saat süren, hastanın ertesi gün ağızdan beslenmeye başlayıp aynı gün ya da ertesi gün evine gönderilebildiği ve 7 gün içinde de işbaşı yapabildiği bir işlemdir. Laparoskopik ameliyatların tüm avantajlarından (daha az ağrı, daha kısa yatış süresi ve ameliyat sonrası riskinin olmaması gibi) yararlanılır.
Böylece yıllarca ve hergün ilaç alımının ortadan kalkışı, yemek borusundaki iltihabi olayların gerilemesi ve bunlara bağlı kanser risklerinin ortadan kalkması ile hastanın daha kaliteli bir yaşama kavuşması sağlanır.
Deneyimli cerrahların uyguladığı bu laparoskopik fundoplikasyon işlemlerinin yan etkisi minimal düzeyde olup, başarı yüzdesi %95-100 arasındadır.
Gastroenterelog ve cerrahların birlikte değerlendirilmesi sonucunda uygun hasta seçimi ile önerilen bir ameliyat şeklidir.
Reflü ameliyatı da her cerrahi müdahalede olduğu gibi birtakım risklerin bulunduğu bir uygulamadır. Risk faktörlerinin önüne geçilmesi için doktor ve ameliyatın gerçekleşeceği kliniğin seçimine özen gösterilmesinin yanı sıra hastanın uygulaması gereken birtakım önemli noktalar bulunmaktadır. Öncelikle hastanın kan sulandırıcı ilaç kullanma durumu mevcutsa bu ilaçların doktor kontolünde ameliyattan 5 - 6 gün önce kesilmesi gerekmektedir. Aynı zamanda ameliyattan önceki geceden başlayarak su dahi içilmemeli ve herhangi bir gıda alımı yapılmamalıdır.
Reflü ameliyatı öncesinde hastada şeker, astım ya da yüksek tansiyon gibi hastalıkları bulunuyorsa mutlaka doktoruna bildirmesi gerekmektedir. Bu hastalıklar için herhangi bir ilaçla tedavi uygulanıyorsa doktor kontrolünde ilaç alımına devam edilmelidir.
Reflü ameliyatı sonrasında ağr kontrolü doktorun reçetesinde bulunan ağrı kesiciler ile baskılanmaktadır. Çok yoğun bir ağrı olmamakla birlikte ameliyat sonrasındaki gece sırt ağrısı hissedilebilmektedir.
Laparoskopik şekilde uygulanan ameliyat sırasında büyük kesiler açılmaması sayesinde enfeksiyon riski minimum düzeydedir. Ameliyat sonrasında doktor kontrollerinin aksatılmaması ve beslenme düzeni ile birlikte sağlıklı gıdaların tüketimi ortaya çıkabilecek komplikasyonları önleyebilmektedir.
Reflü ameliyatından bir gün sonra sıvı gıdalar ile beslenmeye başlayan hastanın yeterl oranda sıvı alması gerekmektedir. Ameliyat sonrasında birkaç hafta yutma güçlüğü çekmek normal karşılanmaktadır. Bu durumda sıvı ve yumuşak gıdalar ile beslenilmesi önerilmektedir.
Et, ekmek gibi sinidirimi zor olan gıdaların alımına ancak üçüncü haftadan sonra başlanmaktadır. Ameliyat sonrası birçok hastada şişkinlik şikayetleri açıpa çıkabilmektedir. Ancak bu şikayetler de birkaç ay sonra normale dönecektir.
Reflü şikayeti hastada hergün acı, yanma ve ağza mide asidinin gelmesi şikayetleri görülüyorsa, muayene sırasında mide fıtığı ve yemek borusu iltihabı teşhisi konulmşsa ve hasta uzun yıllardır reflü ilacı kullanıyorsa laparoskopik yöntem ile reflü ameliyatına başvurulmaktadır.
Uzmanlar daha çok 20 ila 50 yaşındaki hastalara reflü ameliyatını önermektedir. Öyle ki reflü problemi günlük yaşamı olumsuz yönde etkilemesi ve yaşam kalitesini düşürmesinin yanı sıra birtakım sindirim sistemi problemlerine de yol açabilmektedir.
Reflü ameliyatı laparoskopik yani kapalı yöntem ile gerçekleştirilmektedir. Normal şartlarda hastanede 2 günlük bir yatış gerektiren bu cerrahi işlemde karın bölgesinde küçük kesiler açılarak ve bu kesilerden kanüller ile mide girişine ulaşılarak gerçekleştirilmektedir. Bu işlem mide içinin konforlu bir şekilde görülebilmesi için özel görüntüleme sistemleri yardımı ile uygulanmaktadır.
Reflü ameliyatı sonrasında yaşanabilecek komplikasyonların önüne geçilebilmesi adına alanında uzman cerrahlara başvurulması önerilmektedir. Aynı zamanda ameliyat sonrasında doktorun önerilerine eksiksiz uyulması da risk faktörlerinin oluşmamasına yardımcı olmaktadır.